logo

Blog

Alacaklının Talebi ile Doğrudan Doğruya İflas Halleri

İflas halleri takipli iflas ve doğrudan iflas olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Takipli iflas halinde, bir şirketin iflasına karar verilebilmesi için öncelikle alacaklı tarafından borçlu şirket aleyhine iflas istemli bir takibin yapılması gerekmektedir. Kural böyle olmakla beraber, bazı hallerde borçludan borcunu ödemesini talep etmenin bir anlamı kalmayacağından İcra ve İflas Kanunu doğrudan doğruya iflas hallerini düzenlemiştir. “Doğrudan doğruya iflas” borçlu aleyhine herhangi bir icra takibi yapılmadan doğrudan Ticaret Mahkemelerine başvurarak iflas davası açılmasını ifade eder. Borçlunun borcunu ödeyemeyeceğinin açık olması ve bu sebeple kendisine iflas ödeme emri gönderilmesinin hiçbir yararı olmayacağı ya da borçluya iflas ödeme emri gönderilmesinin alacaklının alacağını tahsil etmesini tehlikeye düşürecek olması gibi kanunda açıkça belirtilen hallerde alacaklı doğrudan iflas davası açabilecektir. Bu sürecin başlaması alacaklının talebiyle olabileceği gibi borçlunun kendi iflasını istemesi de mümkündür. Ancak bu yazıda İcra ve İflas Kanununun 177. maddesinde düzenlenen, alacaklının talebi ile doğrudan doğruya iflas hallerini inceleyeceğiz.

1.Borçlunun Yerleşim Yerinin Belli Olmaması Hali: Şirketlerin ikametgahları ana sözleşmelerinde ya da ticaret sicillerinde yazılı olduğu için yerleşim yerlerinin belli olmadığı gerekçesiyle doğrudan doğruya iflasları istenemez. Dolayısıyla bu hal, yalnızca gerçek kişiler için geçerlidir. Kanun maddesindeki “Yerleşim yeri” ile anlatılmak istenen yalnızca kişinin yerleşmek niyeti ile oturduğu yer değildir. Bilinen ve geçici olarak kaldığı bir yer olması durumunda da bu madde kapsamında yerleşim yerinin belli olduğu kabul edilir. Borçlunun doğrudan doğruya iflasının istenebilmesi için yalnızca Türkiye’de değil yurt dışında da yerleşim yerinin belli olmaması gerekir. Sonuç olarak alacaklı, bu halden yararlanabilmek için, borçlunun yurt içi ve yurt dışında yerleşim yerini bulmak için gerekli tüm araştırmaları yaptığını ve buna rağmen yerleşim yerine dair bir tespitte bulunamadığını ispat etmek zorundadır.

2.Borçlunun Taahhütlerinden Kurtulmak Amacıyla Kaçması Hali: Bu hale ilişkin ispat yükü yine alacaklıdadır. Uygulamada mahkemenin de takdir yetkisini kullanarak borçlunun taahhütlerinden kurtulma kastı ile hareket ettiği tespit edilmektedir. Örneğin, borçlunun güncel yerleşim yeri belli olmakla birlikte, yerleşim yerini sıklıkla değiştirmesi ve alacaklıların takibini zorlaştırması durumunda taahhütlerinden kurtulmak amacıyla kaçtığı kabul edilmelidir.

3.Borçlunun Alacaklının Haklarını İhlal Eden Hileli İşlemlerde Bulunması veya Bunlara Kalkışması Hali: Borçlunun borçlarını ödemekten kurtulmak niyetiyle malvarlığını azaltması bu madde kapsamındadır. Borçlunun mallarını bağışlaması ya da değerinden çok aşağı bir bedel ile satması gibi durumların tespiti halinde alacaklı doğrudan iflas davası açabilecektir. İşlemlerin hileli kabul edilmesi için alacaklıların haklarını ihlal etmek, zarara uğratmak kastı ile gerçekleştirilmiş olması gerekir. Alacaklı hileli işlemler yüzünden zarara uğramamış olsa dahi zarar verme kastı ile hareket edilmiş olması borçlunun doğrudan iflasını istemek için yeterli olacaktır.

4.Borçlunun Haciz Yoluyla Takip Sırasında Mallarını Saklaması Hali: Haciz yoluyla takip sırasında borçlu mal beyanında bulunmaz ya da eksik mal beyanında bulunmak suretiyle mallarını saklarsa ve beyan etmiş olduğu malların değeri alacağı karşılamaya yetmezse, borçlunun mallarını sakladığı kabul edilir. Bununla birlikte, haciz sırasında borçlunun mallarını fiziki anlamda saklaması ya da ulaşılmasını önlemesi de doğrudan iflasını istemek için yeterli olacaktır.

5.Borçlunun Ödemelerini Tatil Etmiş Olması Hali: İcra ve İflas Kanunun 177. Maddesinin 2. Fıkrasında düzenlenmiş olan ödemelerin tatil edilmiş olması, “borca batıklık” durumundan farklıdır. Ödemelerin tatil edilmiş olması halinin varlığından söz edebilmek için borçlunun muaccel ve çekişmesiz borçlarını ödeme güçlüğü çekmesinin süreklilik arz etmesi ve bu durumun ne zaman sona ereceğinin belirsiz olması gerekir.

6.Teklif Edilen Konkordatonun Tasdik Edilmemesi veya Konkordato Mühletinin Kaldırılması ya da Konkordatonun Tamamen Feshi: “Konkordato” kısaca, mali durumu bozulmuş olan borçlunun alacaklıları ile yaptığı ve ticaret mahkemesinin onayıyla geçerlilik kazanan bir ödeme planı anlaşmasıdır. Konkordato mühletinin borçlunun iyi niyet kurallarına aykırı hareket ettiği şüphesi ile ilgili icra mahkemesi tarafından kaldırılması ya da teklif edilen konkordatonun ilgili ticaret mahkemesi tarafından tasdik edilmemesi veya konkordatonun alacaklılardan birinin talebi üzerine ilgili mahkeme tarafından feshedilmesi halinde borçlu iflasa tabi kişilerden olmasa dahi, alacaklı İcra ve İflas Kanununun 300. Maddesi uyarınca yapılacak ilandan itibaren 10 gün içinde ticaret mahkemesinden borçlunun derhal iflasına karar verilmesini talep edebilir.

 

7.İlama Dayanan Bir Alacağın İcra Emriyle İstendiği Halde Ödenmemiş Olması Hali: Bu hale dayanarak borçlunun iflasını isteyebilecek olan yalnızca borçlu aleyhine önceden ilamlı takip başlatmış olan alacaklıdır. İlama dayanan alacak icra kanalıyla borçludan talep edilmiş ancak buna rağmen borçlu ödeme yapmıyor ise alacaklı doğrudan iflas davası açabilir. Alacaklının bu davayı açabilmesi için söz konusu ilamın kesinleşmiş olması şart değildir. Ancak ilamın borçlu tarafından icranın geri bırakılması talebiyle temyiz edilmiş olması ve bu talep üzerine Yargıtay’ın icranın geri bırakılması kararı vermesi halinde, hüküm kesinleşinceye kadar iflas davası ertelenir.

 İcra ve İflas Kanunundaki “Doğrudan Doğruya İflas Halleri” alacaklılara, haklarına kavuşma sürecindeki zaman kayıplarını önleyen seçenekler sunması sebebiyle çok önemli bir düzenlemedir. Ancak uygulamada sorunlarla karşılaşmamak için bu hallerin tümüne ilişkin ispat yükümlülüğü olduğu unutulmamalı, alacaklılar tarafından gerekli tüm araştırma ve belgelendirmeler eksiksiz olarak yapılmalıdır.